Homeopati Hakkında
ÇEMBER
Neden aynı evde yaşayan, aynı besinleri alan kişilerin dişleri aynı şekilde çürümüyor? 5 kardeşin birinin ağzında 40 yaşına gelmeden sağlam diş yokken, diğer kardeşlerin neden dişleri sağlam?
Aynı anneden doğan iki çocuğun, aynı anneden süt aldıkları dönem içinde neden dişlerinin çıkma süreleri farklı? Mesela biri 4. Ayda ilk dişini çıkarırken diğeri 10. Ayda çıkarır?
Neden bazı kişiler aynı evde, aynı odada, aynı kıyafetler varken sıcaktan şikayet eder ve neden diğerleri üşür?
Neden iki kardeş yaşlanırken aynı şekilde kırışıklıklara sahip olmuyor?
Neden aynı güneş altında güneşlenirken herkeste güneş lekesi oluşmuyor?
Neden bazıları günde 3 litre su içmeden duramazken, neden bazıları hiç susamıyor?
Neden bazıları stres olduğunda dudaklarının üzeri terlerken bazıları stresini hiç belli etmiyor?
Neden bazıları iş delisi? Neden bazıları kendini sanatta buluyor?
Ağrı Kesici içmeden iyileşemeyenlerin yanı sıra hiç ağrı kesici içmeden yaşayan insanlar olduğuna göre bu işte bir gariplik olmalı…Üstelik; Uluslararası Ağrı Araştırmaları Derneği’nin (International Association for the Study of Pain=IASP) ağrıyı, vücudun herhangi bir yerinden başlayan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan, kişinin geçmişteki deneyimleri ile ilgili, sensoryal, emosyonel, hoş olmayan bir duygu olarak tarif ettiğini okuduğumda fakültede öğrendiğim Kapı-Kontrol teorisini bile sorgulamaya başlamışken…
Kimyasal, mekanik veya termal uyarılar doku yaralanmasına yol açarak veya damarsal bütünlüğü bozarak ağrının subjektif etkilerine ilaveten otonomik (kalp hızı veya kan basıncında değişiklik) veya hormonal (adrenal ve hipofizer sekresyonlar) yanıtlara neden olur. Ağrı fizyopatolojisini ve ağrı yolaklarını bilmek, ağrı tedavisinde bize yardımcı olur. Son yıllarda ağrıda rol oynayan fizyolojik ve kimyasal mekanizmaların daha iyi anlaşılmasıyla ağrı tedavisinde çok önemli gelişmeler sağlandığını yazıyor literatürler. Ama neden bazılarının tüm ağrılarını parasetamol bile kesiyorken, bazılarında hiç bir ağrı kesici işe yaramıyor…Neden o kişilerde epilepsi ilaçları kullanılarak elektriksel uyarı üzerinden tedavi sağlanmaya çalışılıyor? Bu elektriksel uyarıya başka şekilde müdahale mümkün değil mi acaba?
Bu soruların elbette sosyolojik, psikolojik, farmakolojik yanıtları var ancak hepsini bir arada ele alacak bir bilim dalı olabilir mi? Yani aslında güneşte leke oluşan kişinin aslında sosyolojik olarak öfke birikimi, farmakolojik olarak bir karaciğer enzim yüksekliği, psikolojik olarak duygularını ifade edememesi gibi ortak bir çemberin içine sığdırılabilir mi? Murathan Mungan şiirinde diyor ya ‘ ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın’ . Bir hastaya ya da bir insana çemberin dışından bakmayı modern tıp olarak algılıyorum ben. Doz-yanıt ilişkisi, standart sapmalar, toplumun genelini ilgilendiren hastalıklar, standardize edilmiş çözümler. Bunların hepsi bana göre çemberin dışından bakıp çemberin içine müdahale etme durumu. Bilimsel ve kanıtlanabilir ve elbette olması gereken.
Bir de çemberin içine girme durumu var ki; burası riskli. Çünkü sonuçlar standardize edilemiyor, toplumun genelini ilgilendiren değil bireyi bütününü ilgilendiren yaklaşımlar ele alınıyor. Mesela eğer modern tıpla yok edilemeyen bir egzema varsa bir kişide; bu hastalığın kök sebebi annesinin ölümü olabiliyor iken diğer kişide büyük bir maddi kayıp olabiliyor. Kişinin hastalık başlangıcındaki hissettikleri psikolojik ve sosyolojik olarak analiz ediliyor, vücudun verdiği tepki analiz ediliyor, fizyolojik yanıt inceleniyor ve tüm bunları kapsayacak bir çember çiziliyor. Kişiye özel bir tedavi planlanıyor. Aynı ilaç herkeste aynı hastalığı tedavi etmiyor çünkü herkes aynı değil. Bu metod Hipokrat tıbbında, Dioskorides tıbbında, Galen Tıbbında, İbn-i Sina tıp sanatında, Muhiyuddin Muhammed Ibn Arabi tıbbında, Paracelsus tıbbında tam olarak tanımlanamadan yer almasına rağmen 1796’da Hahnemann’ın Benzerlik Prensibi’’ adlı makalesin yayınlanması ve çağdaşlarına başkaldırması ile filizlenmeye başlamış olan HOMEOPATİ’dir.
Günümüzde, dünyada tamamlayıcı tıp uygulamalarında üst sıralarda yer alan, ilaç hazırlama yöntemleri Almanya’da Komisyon D tarafından belirlenen, yurt dışında kompleks ilaç karışımları preparat halinde sunulan bir tıp sanatıdır.
Kendisi de Hekim olan Hahneman ‘İyileştirme Sanatının Organonu’ isimli kitabında ‘ Bir hekimin en yüce ve yegane görevi hastayı sağlığına kavuşturmaktır. Tedavi etmek (iyileştirmek) işte budur. Tedavinin en yüksek amacı; çabuk ve agresif olmayan bir şekilde sağlığı yerine getirmek ve sürekliliğini sağlamak, başka bir değişle; net ve anlaşılabilir prensiplere dayanarak, en seri, güvenilir ve hastaya zarar vermeyen yolla, hastalığın tamamını ortadan kaldırmaktır.’
‘Hekim: Hastalıkta, yani her vakada iyileştirilmesi gerekenin ne olduğunu net bir şekilde görüyorsa (hastalık bilgisi, endikasyon);
İlaçlarda, yani her ilaçta iyileştirilmeyi sağlayan etkinin ne olduğunu biliyorsa (ilacın gücüne ait bilgi);
Kişide neyin hasta olduğunu tam olarak teşhis ettikten sonra ilacı, tedavi edici özelliğine göre, kesin kurallara dayanarak uyguluyorsa yani her hasta için en uygun ilacı nasıl kullanacağını biliyorsa;
İhtiyaca göre ilacı düzgün hazırlıyor, hastaya doğru miktarda veriyor ve ihtiyaç olduğunda dozu doğru şekilde tekrarlıyorsa;
Son olarak da, iyileşmenin kalıcı olabilmesi için her vakada tedaviye engel olan nedenleri ve bunların nasıl ortadan kaldırılacağını biliyorsa, hastalığın tümünü etkin bir biçimde tedavi eder ve işte o zaman gerçek bir hekim olur.’
Diye açıklamıştır. Yani tam da çemberin içini, çemberin içine girerek anlatmıştır.
Dünyada homeopati farmakopeleri, homeopatik ilaç hammadde monografları, homeopatik ilaç üreten fabrikalar, sadece homeopati ile tedavi eden hastaneler olduğunu bilmek ülkemizdeki durum hakkında bir hayli merak uyandırıyor. Aslında Homeopati Derneği’nin açıkladığı bilgiye göre Türkiye’nin Homeopatiyle ilk tanışması, yaklaşık 175 yıl önce Dr. John Martin Honigberger aracılığıyla olmuştur. Hahnemann’ın öğrencisi olan Honigberger, iki yıl İstanbul’da yaşamış ve o yıllardaki veba salgını sırasında, birçok hastayı tedavi etmiştir.
27.10.2014 tarihli ve 29158 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği”nde Homeopati : Kişiye özgü seçilmiş homeopatik ilaçlar ile sağlık durumunu iyileştirmeyi hedef alan bütüncül bir uygulama yöntemidir diye tanımlanmıştır. Kullanım alaları ise ;
Gerilim tipi ve migren gibi organik olmayan baş ağrıları,
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi,
Organik olmayan uykusuzluk,
Kronik yorgunluk sendromu, fibromyalji, irritabl barsak sendromu,
Egzema, allerjik astım, allerjik rinit,
Romatizmal hastalıklara ait artrit, kronik ağrı, ağız kuruluğu gibi durumlar,
Solunum yolu hastalıklarına ait burun akıntısı, burun tıkanıklığı, öksürük, ateş, yutma güçlüğü, stomatit gibi durumlar,
Kemoterapi yan etkileri olan bulantı, kusma, stomatit, ağız kuruluğu,
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite tanısı alanlarda tedaviye destek amaçlı,
Sindirim sistemi hastalıklarına ait Gastro-Özefajial Reflü ve gastrite bağlı mide ağrısı ve yanmasında, bulantı, kusma, ishal gibi durumlar,
Premenstrüel Sendrom, dismenore, infertilite,
Variköz ven post operatif hematom ve ağrının azaltılması gibi durumlar,
Kas iskelet sisteminin mekanik ağrısı,
Diş ağrısı, olarak belirlenmiştir. Uygulayıcısı Homepat Hekim veya Homeopat Diş Hekimdir.
Tüm bu tedaviler kişiye özel homeopatik ilaçlar ile yapılmaktadır. Homeopati ilaçları çevre dostudur, toksik değildir, toprağa ve suya atık oluşturmaz. Üretimi ve tüketimi çevrecidir. Homeopati ilaçları kaynakları tüketmez. Mevcut kaynağı dinamize eder, tonlarca ilaç hammaddesine ihtiyaç yoktur. Tonlarca koruyucu ve renklendiriciye de. Homeopatik ilaçlar sürdürülebilir kaynaklar ile elde edilir, yeni kaynak arayışına gerek yoktur. Yani homeopatik ilaçlar kendi tıbbının ruhu gibi dengeyi korur.
Homeopati bir inanca yani placebo etkiye değil, çok iyi bir gözleme dayalı bir teoridir. Bunu anlamak için biraz çemberin içine adım atmaya ihtiyaç var elbette. Ama şairi dediği gibi, kendin içindeyken kafan dışındaysa….